EVDE KALDIM!

EVDE KALDIM!

Nasıl istiyorsanız öyle yaşayın çünkü bu sizin hayatınız; size sunuldu bu armağan!

Kadınsınız, 20'li yaşlarınız geride kalmış, 30'lar kapıyı çalmış, henüz evlenmemişsiniz, üstelik ortada evlenmeye uygun bir aday da yok; vay halinize!

Biyolojik saatiniz tik tak tik tak çalışıyor, ''çocuk yapma yaşım geldi geçiyor, derhal bana uygun birini bulmam lazım, acilen evlenmem lazım!'' diye geçiyor içinizden hatta bunu sıkça dile getiriyorsunuz. Muayene için gittiğiniz doktor bile ''çocuk yapmak için fazla gecikmeyin, 35 yaşından sonrasını geç hamilelik sayıyoruz; anne adayları için riskler o yaşlarda başlıyor!'' diyerek korkunuzu daha da besliyor.
 
Daralıyorsunuz, bunalıyorsunuz, konu komşu, eş dost, amca, teyze ''yok mu biri? E sana birini tanıştıralım artık!'' diyerek vahim durumunuza kendilerince çare bulmaya çalışıyorlar hatta bazıları bunu iş ediniyor.
 
Ergen yaşlarınızdayken erkek arkadaşınızın olmasına pek de sıcak bakmayan babanız bile, bir bakmışsınız üstü kapalı ''evde kaldın, başımıza kaldın seen!'' diye şakalar yapmaya başlamış!
 
Lisedeyken flört etmediniz, üniversitedeyken iyi kötü birkaç ilişkiniz oldu ama evlenmek için erken olduğunu düşündünüz ya da bir yuva kurmak aklınıza bile gelmedi hatta okurken evlenen arkadaşlarınıza deli gözüyle baktınız. Diplomanızı aldınız, iş hayatına atıldınız, kariyer mariyer derken bir baktınız 30 olmuşsunuz; aldı mı sizi bir panik! Arkadaşlarınız birer birer nişanlanıp evleniyor. 'Kocaya gidenler' sizi arayıp sormamaya başlıyor. Bir klan kurup sadece birbirleriyle görüşüyorlar, siz gitgide kendinizi yalnız, ümitsiz, çaresiz ve sıkışmış hissetmeye başlıyorsunuz. ''Ömrümün sonuna kadar yalnız mı kalacağım? Aradığım aşkı bulamayacak mıyım ben? Sırf çocuk yapayım diye karşıma çıkan ilk eli ayağı düzgün adama evet mi diyeceğim?'' soruları kafanızı kurcalayıp duruyor. Burada, ''ben özgürüm, kimseye ihtiyacım yok hatta bir de evliliğin getirdiği sorumlulukları yüklenmek... bunun hiç alemi yok. Zaten çocuk doğurmak, büyütmek bana göre işler değil, keyfime bakarım, hayatımı yaşarım!'' diyenler için sorun yok. Zaten ben de bu yazıyı 'gelecek kaygısı taşıyanlar' için yazıyorum; onların biraz olsun içlerini rahatlatmak, yalnız olmadıklarını fark etmelerini sağlamak ve bu 'vahim' konuyu çözmek için nasıl bir yol izlemeleri gerektiğini anlatabilmek için... 'Evde kalanlar' ya da kaldığını zannedenler, evet size sesleniyorum: Toplum için yaşamak zorunda değilsiniz. Etraf öyle istiyor ya da 'çocuk yapmam lazım, yaşım geçiyor' diye evlenmek zorunda değilsiniz! Hele ki anne babanızın sizden torun beklentisi var diye çocuk yapmak zorunda hiç değilsiniz. 'Sürü ruhu'yla davranmak zorunda değilsiniz!
 
Ve eğer bunları yaparsanız, büyük ihtimalle ''benim istediğim hayat bu değildi!'' diyecek seçimlerinize isyan edip pişman olacaksınız. Bu yüzden 'sıradan' bir karar vermeden önce çok iyi düşünün. Nasıl istiyorsanız öyle yaşayın çünkü bu sizin hayatınız; size sunuldu bu armağan! Belki de evlilik ya da anne olmak size göre şeyler değil...
 
Merak etmeyin, dışarıdan 'evli mutlu çocuklu' görünenlerin çoğu mutlu falan değil! Miş gibi yapmayı matah bir şey sanan bir toplumda olduklarından onlar da mutluymuş gibi yapıyorlar yani bir şey kaçırmıyorsunuz.
 
Böyle kaç çift var diye sorsam on çiftten ancak ikisi parmak kaldırır.
 
Bu yüzden, eğer gerçekten sevdiğiniz insanı bulamadıysanız evlenmeye kalkmayın. Aşık olduğunuz insan demiyorum, bakın çünkü aşk denen şey bedendeki seks hormonlarını tetikleyen biyokimyasal bir değişimden başka bir şey değildir ve insanın ani ve yanlış kararlar vermesine neden olabilir. Aşık olduysanız, gezin, tozun, eğlenin, birlikte olmanın keyfini çıkarın ve sonra bakın bakalım, duygularınız durulduğunda sevgiye dönüşüyor mu? Çünkü birlikte bulutların üzerinde uçmak başka bir şey, ömür boyu yol arkadaşlığı başka bir şeydir, bu da kökü derinlere giden bir sevgi gerektirir.
 
Evet, evlilik dediğiniz şey uzun süreli bir yol arkadaşlığıdır ki eşinizle aranızda hem duygusal, hem ruhsal, hem cinsel, hem mizahi, hem kültürel yönden tam bir uyum olduğunda tadından yenmez ancak bu saydıklarımdan biri eksik oldu mu da tek bacağı kısa kalmış, düzgün durması için altına kağıt sıkıştırılması gereken bir sandalyeye döner. Korkularınızın kararlarınızı etkilemesine izin vermeyin. Toplumun, üzerinize üzerinize gelen insanların, onların yersiz şakalarının sizde yarattığı panik durumunu fark edin ve kendinizi hemen bu durumun dışına atın. Kendinize dışarıdan bakın; sağlıklı kararları asıl o zaman verirsiniz. Belki de ''işte bu!'' diyeceğiniz adama 40 yaşında rastlayacaksınız ve çocuk doğurup büyütmek yerine onunla özgürce yaşamak çok daha hoşunuza gidecek. Siz bir durumu kabule geçtiğinizde o durum kendiliğinden değişecektir ancak korkmaya devam ederseniz o durumu enerjinizle beslersiniz, bu da korktuğunuz durumun devam etmesine neden olur; evrensel işleyiş böyledir. Bu yüzden hayatınızda her ne oluyor ya da olmuyorsa bu konuya kafa yormaktan, o konu hakkında endişe duymayı bırakın; durumu kabule geçin ve enerjinizi derhal oradan çekin!
 
Herkesin tam olarak istediği hayatı yaşaması dileğiyle...
 
Sevgiyle...
 
 
Dünyanın her yerinden online seans ile danışmanlık alabilirsiniz. Duygu Dengeleme çalışması hakkında bilgi ve randevu almak için ozlmhatipoglu@gmail.com adresine mail atabilirsiniz.

Kişisel gelişim hakkında hazırladığım videoları izlemek isterseniz, youtube kanalıma abone olabilir, paylaşımlarımdan haberdar olmak için, instagramdan ozlem_hatipoglu adıyla takip edebilirsiniz. Bu yazının altında bulunan simgeleri tıklayarak sosyal medya hesaplarıma ulaşabilirsiniz.